Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD)Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, ekonomi gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Özilhan, bankacılık sektörüne dönük regülasyonların reel sektörün finansmana erişimini güçleştirdiğine değinerek, “Krediye ulaşmaktaki zorluklar, üretimi etkiliyor. Böyle giderse üreticiler ithalat yapamaz, üretemez hale gelecekler” dedi. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ise, yüksek büyümenin reçetesinin, küresel düzenle iyi entegrasyondan, evrensel normlara uygun yatırım ikliminden geçtiğini de aktararak, “Cumhuriyet tarihimiz boyunca bu anlayışın egemen olduğu dönemlerde, kişi başına gelir artışımız hızlandı, bu anlayıştan uzaklaştığımızda ise hep geriye düştük” diye konuştu
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısı başkent Ankara’da düzenlendi.
Toplantının açılışında TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan birer konferans yaptı.
Özilhan, “Bundan 100 sene ilkin cumhuriyetimiz kurulurken dünyada yaşanmakta olan sarsıntılara benzeyen bir dönemden geçiyoruz” dedi.
Rusya-Ukrayna savaşının sadece enerji fiyatlarında değil, hammadde fiyatlarında da artışa ve bunun sonucu olarak da enflasyonda yükselişe yol açtığına değinen Özilhan, “Enflasyondaki artış karşısında merkez bankaları para politikasını sıkılaştırmaya gitti. Bu durum bütün dünyada ekonomik aktiviteyi yavaşlatıyor. Ekonomik daralmanın en belirgin olduğu yerlerden birisi de bizim en büyük ticari partnerimiz olan Avrupa” dedi.
Ekonomi politikasının esas hedefinin yüksek büyümeyi sürekli kılmak suretiyle bünyeyi güçlendirmek olması gerektiğine işaret eden Özilhan, “Ekonominin temelleri dışarıdan gelecek şoklara karşı ehil seviyede dayanıklı olmayınca, negatif etkisinde bırakır kaçınılmaz oluyor. 2023 tahminlerini açıklayan birçok kuruluşa göre gelecek yıl en fazlaca yüzde 3 büyüyebileceğiz. İhracat yavaşlarken, başta enerji olmak suretiyle yükselen hammadde fiyatları nedeniyle ithalat hızla artmaya devam ediyor” diye konuştu.
TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, cari açık ve açığın finansmanının ekonominin yumuşak karnı olmayı sürdürdüğünü de vurgulayarak, “Cari açık üretim yapısından kaynaklanıyor. Bu yapıyı dönüştürmeden, yüksek teknolojiye dayalı, yüksek katma değerli bir ürün desenine geçmeden, sadece kurun yarattığı ucuzlatma etkisiyle cari açık sorunu çözülmüyor” görüşünü dile getirdi.
TL’nin yüksek kıymet kaybına karşın dış aleni vermeye devam edildiğini de kaydeden Özilhan, küresel likiditenin daraldığı ve pahalandığı bir ortamda cari açığın finansman yollarının da sınırlı olduğuna değindi.
Özilhan, “Ekonomideki belirsizliklerin, yıl başından bu yana sayısı iki yüzü aşan mevzuat değişikliklerinin doğurduğu tedirginliklerin yanında hukuk ve adalet sistemine ilişik sıkıntıların da etkisiyle yabancı sermaye yatırımları gelmiyor. Gelen de yeni üretim yatırımlarına değil gayrimenkule geliyor. Enflasyon-ürem makasının asla olmadığı kadar açılmış olduğu bir ortamda, üstelik birçok merkez bankası faiz oranlarını artırıyorken, yurtdışından sermaye girişinin de zemini olmuyor” dedi.
Üretim yapısını değiştirmeden, ithalata bağımlılığı azaltmadan, ihracatın katma kıymet içeriğini yükseltmeden, yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmadan döviz sorununun çözülemeyeceğini de aktaran Özilhan, “Döviz sorununu çözemezsek enflasyonu düşüremeyiz. Enflasyonu düşüremezsek, yatırım ortamını iyileştiremeyiz, büyümeyi kalıcı olarak hızlandıramayız, istihdam yaratamayız, rahatlık artışı sağlayamayız, gelir adaletsizliklerini düzeltemeyiz. Bu nedenle iktisat politikasının bir numaralı önceliği enflasyonun kalıcı olarak tek hanelere indirilmesi olmalı” dedi.
Özilhan, bankacılık sektörüne dönük regülasyonların reel sektörün finansmana erişimini güçleştirdiğine de değinerek, “İş dünyası çıkartılan çok sayıda düzenlemeyi takip etmekte, anlamakta ve uyum göstermekte zorlanıyor. Krediye ulaşmaktaki zorluklar, üretimi etkiliyor. Böyle giderse üreticiler ithalat yapması imkansız, üretemez hale gelecekler. 2001 krizinden sonrasında makroekonomik istikrarımızın en mühim bileşeninin mali disiplin olduğunu hatırladığımızda, amme masraflarındaki artış konusunda ihtiyatlı olmakta oldukça büyük yarar görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Serbest piyasa vurgusunda da bulunan Özilhan, “Türkiye’de ne vakit özgür piyasa ekonomisinden sapıldıysa her seferinde sonuç zorlu olmuştur. Ekonomiyi canlandırmak için, döviz kurunu tutmak için faiz oranlarını bastırmak için serbest piyasanın dışına çıkarak alınan önlemler iki şeye yol açar. Ilk olarak, güven azalır. İkinci olarak, serbest piyasanın dışına çıkılması hiçbir zaman bir tek alanla sınırlı kalmaz” dedi.
2023 seçimlerine de değinen Özilhan, “Önümüzdeki seçimlere hazırlanırken iktidar ve muhalefetten de beklentimiz ülkemizin, yüksek potansiyelini nasıl gerçekleştirebileceği mevzusundaki görüşlerini efkarı umumiye ile paylaşmaları. Siyasi partilerden hissetmek istediklerimiz, kişi başı gelir itibariyle zengin ülkeler arasına girmek, dijital devrimi yakalamak, net sıfır emisyona dönüşümü tamamlamak, sosyal gelir adaletini ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için hangi hedefleri koydukları ve bu hedefleri gerçekleştirmek için hangi politikaları önerdikleri hamaset, karşılıklı suçlamalar ve altı doldurulamayan iddialar değil” beklentilerini paylaştı.
Toplantıda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ise, konuşmasına, ‘100 senelik cumhuriyetimizin birikimleriyle adım atacağımız ikinci yüzyılımızdan ne bekliyoruz?’ sorusu ile başladı.
Turan, “2023’e girerken dünya, aynen 1923’teki gibi, bir takım sorunla boğuşuyor. Küresel seviye, bir defa daha ciddi sınamalardan geçiyor. 1923’te ABD, dünyada lider konumunu üstlenirken, 2023’te liderliği bir dizi tehdit altında. Birinci yüzyılın başında Türkiye nüfus hareketleri ile sarsılmıştı, bugün de Türkiye dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke. Göç problemi, ekonomik ve toplumsal boyutlarının yanısıra, jeopolitik, siyasal ve demografik riskler taşıyor. Nasıl ki, Cumhuriyetimiz gelecek açısından yaşamsal önemde tercihler yapılarak kurulduysa, bugün de, ikinci yüzyıla benzer bir tablo altında giriyoruz” dedi.
Türkiye’nin batıya karşı verdiği kurtulma mücadelesinin, batıdan kopmakla sonuçlanmadığını vurgulayan Turan, “Ülkemizin coğrafi konumlanışı da, tarihsel modernleşme çizgisi de, bugün, transatlantik ittifak ve AB ile cisimleşen uygar dünyanın bir parçası olma doğrultusundadır. Bu vaziyet, demokratik ülkeler topluluğunun eşit bir üyesi olma iradesi ile örtüşüyor. Avrupa Konseyi, NATO üyeliği, AB katılım hedefi ve gümrük donanması mevzuları, hep bu köklü anlayışın organik sonuçlarıdır. Uzun vadeli çıkarları anlatım eden bu konum, önümüzdeki dönemde de iç siyasetteki dinamiklere feda edilmemeli. Bu bağlamda AB ile ilişkilerin göç eksenli alışveriş ilişkisinden kurtarılarak, tekrar bir ilerleme çıpası haline gelmesi zorunludur” diye konuştu.
Zorlu jeopolitik periyodu yönetebilmek için Türkiye’nin dış politikayı, demokrasiyi ve ekonomik gelişmeyi bir arada ve birbirini destekleyecek biçimde ele alması gerektiğine işaret eden Turan, “Çünkü Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği benzer biçimde ‘ekonomisi cılız bir ulus zaruret ve yoksulluktan kurtulamaz, toplumsal ve siyasi felâketlerden yakasını kurtaramaz. Memleketin yönetimindeki başarı da ekonomisindeki kazançların derecesiyle orantılı olur'” ifadelerini kullandı.
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, yüksek büyümenin reçetesinin, küresel düzenle iyi entegrasyondan, evrensel normlara müsait yatırım ikliminden geçtiğini de aktararak, “Başarının sırrı, adamını bulmak değil, iyi bir iş fikri bulmak olduğu iş ortamından, duyum almanın değil, öngörülebilirliğin önemli olduğu bir piyasadan, deneysel değil, deneyime dayalı, popülizme değil, uzun vadeli hedeflere odaklanan, kayırmacılığa değil, kurallara dayalı bir iktisat politikası anlayışından kaynaklanır. Cumhuriyet tarihimiz boyunca bu anlayışın egemen olduğu dönemlerde, şahıs başına gelir artışımız hızlandı, bu anlayıştan uzaklaştığımızda ise, internasyonal refah karşılaştırmalarında hep geriye düştük” diye konuştu.