DOLAR
19,0131
EURO
20,3178
ALTIN
1.213,07
BIST
5.083,39
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Çok Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Çok Bulutlu
Salı Hafif Yağmurlu
12°C
Çarşamba Çok Bulutlu
12°C
Perşembe Az Bulutlu
15°C
Cuma Az Bulutlu
16°C

Ergenler o hastalık için kendilerini suçluyor

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 10 ülkeyi kapsayan Action Teens araştırması, obezitesi olan ergenlerin yaşadıkları zorlukların çarpıcı sonuçlarına dikkat çekmekle kalmıyor, bu sorunla mücadelenin önündeki engelleri de detaylarıyla ortaya koyuyor. Obezitenin kendi suçu olduğuna inanan ergenler, sorunun öneminin farkında olmayan anne babalar, konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan hekimler süreci kısır döngüye dönüştürüyor. Bilginin doktor yerine sosyal medyadan alınması ise ayrı bir konu. İşte çarpıcı sonuçları olan araştırmanın ortaya çıkardığı gerçekler. Habertürk Sağlık Yazarı Ceyda Erenoğlu’nun haberi

Ergenler o hastalık için kendilerini suçluyor
17.12.2022 21:37
0
A+
A-

Adı Ayşegül olan 15 yaşında imgesel bir kız evladımız olsun. Onu minik yaşlardan beri obeziteyle yaşayan bir birey olarak kabul edelim. Ayşegül mutsuz, Ayşegül suçluluk psikolojisi arasında, Ayşegül yanlış kaynaklardan almış olduğu kilo vermeye dair bilgilerin işe yaramaması nedeniyle umutsuz. Sanıyor ki aslında test edebileceği iştahı yüzünden kilo alıyor, sanıyor ki bu durumun tek suçlusu o. Ayşegül’ün hayali anne babası kızlarının zayıflamasını isteseler de bütün yükü onun üzerine atıp lüzumlu desteği sağlayamadıkları için zincirin zayıf halkalarından biri olduklarının farkında değiller. “Çok yeme! Hareketini artır!” uyarılarıyla belki doğru şeyler söylediklerini düşünüyorlar fakat bu davranışları çocuğun “ben bunları yapamıyorum” algısına, denese de kalıcı sonuca ulaşamamasına neden oluyor. Çünkü Ayşegül bunun bir hastalık bulunduğunu ve probleminin sadece onun iştahından kaynaklanmadığını bilmiyor. Anne babası da bilmiyor. İşin tuhafı birçok doktor da bunu hala bir rahatsızlık olarak görmüyor. Böylece hatalar sarmalı gittikçe büyüyor ve çocukluğundan itibaren obezite ile yaşayan Ayşegül, sorunun tarafları mevzuyla ilgili malumat ve farkındalığını artırmadığı için gelecekte karşılaşabileceği esenlik problemlerine davetiye çıkartmış oluyor.

Sorumuz şu: Ayşegül’ün suçu ne? Yaşamını obezitesi olan bir ergen olarak geçiren bu genç kızın sadece fiziksel hastalık riskleri yok. Ayşegül’ün bununla beraber büyük bir ruhsal yük ve bir travma öyküsüne sahip olabileceği gerçeğine de dikkat çekmek istiyoruz. Ancak ondan ilkin obeziteyle ilgili öngörü ve ilmi gerçeklerden laf edelim. Obeziteyle yaşayan her 5 çocuktan 3’ünün yetişkinlikte de obeziteyle yaşamaya devam edecek olması tıbbi açıdan kanıtlanmış durumda. Yazımızın ilerleyen bölümlerinde bu konunun detaylarını okuyacaksınız. Öncesinde obezitenin iyi mi bir tehlike oluşturduğunu anlatan verileri paylaşalım.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa bölgesi raporuna göre 2005-2006 yıllarında Türkiye’de 11 yaş çocuklardaki şişmanlık payı 21 Avrupa ülkesinden daha düşükken, 2016 raporunda sadece 11 Avrupa ülkesinden daha düşük çıktı. 2018 Türkiye Nüfus Etütleri Araştırması’na göre 12-17 yaş arası çocukların yüzde 14’ünün kilosu ortalamanın 2 standart sapmasının üzerinde. Buna “aşırı kiloluluk riski olan” ya da “fazla tartılı” evlatların eklenmesi, her 3 yada 4 çocuktan 1’inin aşırı kiloluluk veya obez olma riski ile yaşamış olduğu anlamına geliyor. Önlem alınmazsa 2030 senesinde 5-9 yaş arası ilkokul çocuklarında aşırı kiloluluk görülme oranının yüzde 22.9 olacağı, 10-19 yaş arası gençlerde ise bu oranın yüzde 17’ye yükseleceği öngörülüyor.

Ayşegül’ün bir tek olmadığını ve ancak ülkemizde değil dünyanın pek oldukca ülkesinde bu hastalık riskleriyle yaşayan oldukça sayıda ergen olduğunu anladığımıza bakılırsa devam edelim. Sizce aşırı kiloluluk tek başına ele alınması gereken bir hastalık mı? Uzmanlar bu soruya “Hayır” cevabı veriyor ve bu aynı zamanda başka ciddi hastalıklar için de önemli bir risk faktörüdür” diyor. Çocuklarda obezitenin görmezden gelinmesi halinde yeni neslin tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalıkların da arasında olduğu esenlik sorunlarına yakalanma olasılığının da bir o kadar yüksek olacağı belirtiliyor. Bu noktada günümüzde insan hayatını tehlikeye atan oldukca sayıda esenlik sorununun nedeninin veya tetikleyicisinin aşırı kiloluluk olduğunu söylemekte fayda var.

Peki ya obeziteyle alakalı tasarruf, davranış, kaygı ve kiloyla mücadelenin önündeki engeller? ABD’de düzenlenen Obezite Haftası Konferansı’nda sunulan ve Novo Nordisk’in katkılarıyla meydana gelen oldukca kapsamlı bir araştırma olan Action Teens, çarpıcı sonuçlarıyla dikkat çekiyor. Araştırma, obeziteyle müessir mücadelenin önündeki engelleri ve bu problemi yaşayan gençler, ebeveynler ve bu ergenlerin tedavilerini yürüten sağlık personellerinin (ağırlıklı olarak doktorların) tutum ve davranışlarını ölçüp değerlendirmeyi hedefliyor. Araştırma için aralarında Türkiye’nin de olduğu 10 ülkeden 5 bin 275 obezitesi olan 10-18 yaş arası ergen ve onlara bakım veren 5 bin 389 ebeveynle görüşülüyor. Değişik alanlarda yöneltilen sorulara çarpıcı yanıtlar alınan çalışma seçilmiş bir grup üzerinde gerçekleştirilmeyip tek kriterin, obezitesi olan ergenler olduğu belirtiliyor.

Prof. Dr. Abdullah Bereket

Action Teens Global Çalışması Türkiye Yürütme Kurulu Üyesi – Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdullah Bereket, çalışmanın kendisini bile şaşırtan sonuçlarının başında ergenlerin kilo verememeyi tamamen kendi suçları olarak algılamalarının geldiğini söylüyor. Bereket,“ Bunun bir ergene yüklenen çok büyük bir duygusal yük olduğunu düşünüyorum. Artık biliyoruz ki aşırı kiloluluk biyolojik temelleri olan bir hastalıktır. Bu hastalıkta çocuklar ancak daha oldukça yemek yediği yahut daha azca hareket ettikleri için şişman olmazlar. Asıl sebep biyolojik olarak tutumlu genlere sahip olmaları ve iştah merkezlerinin açık oluşudur” diyor.

Bu noktada “Ne anlamına gelir tutumlu gen?” sorusunu sorduğumuz Bereket, “İnsanoğlu taş devrinden bu yana farklı kıtlık ve buzul dönemleri yaşadı. Gıdaların oldukca ender olduğu dönemlerde tutumlu genlere sahip kişiler hayatta kalırken diğerlerinin nesilleri organik seçimle azaldı. Gıdanın az olduğu dönemde tutumlu genlere haiz olmak bir avantajdı. Günümüzün rahat, aktiviteye ihtiyaç duyulmayan ve her şeyin önümüze geldiği gıda bolluğu olan ortamında ise bu genler dezavantaja dönüştü. Değişen yaşam koşulları tutumlu genlere sahip insanların derhal kg almaya başlamasına neden oldu. ‘Ne yesem yarıyor’ lafının arkasındaki gerçek budur. Tutumlu yine sahip olanların bazal metabolizması daha yavaş olur. Aynı kaloriyi aldığınız halde ertesi gün bunun bir kısmı vücudunuzda depolanır, hepsini harcayamazsınız. Bu, obezite olarak adlandırdığımız hastalığa neden olan en mühim etmendir” diyor ve devam ediyor. “Problemin çözümü için tıp dünyasının cevap bulmaya çalmış olduğu sorular var. Bunlar arasında, ‘Tutumlu genlerle ilgili günümüzün dezavantajlı durumunu nasıl değiştirebiliriz, bazı ilaçlarla bazal metabolizmayı hızlandırabilir miyiz ve iştahı azaltabilir miyiz?’ gibi sorular ön sıralarda yer ediniyor” diyor.

Sizce Ayşegül’ün bu bilimsel harbiden haberi var mı? Peki ya anne ve babasının? Doktorunun? Bu noktada alışılmış alışkanlık kalıpları, obezitesi olan ergene kendini daha da suçlu hissettiriyor. “Daha çok spor yapsaydı. Daha fazlaca kalori harcasaydı. Daha az yiyecek yeseydi” benzer biçimde fena hissettirmeye yönelik davranışlar sadece halktan gelmiyor. Şimdi okuyacaklarınız aşırı kiloluluk artışının neden durdurulamadığına ilişkin şaşırtıcı olmakla kalmayıp problemi daha iyi kavramanıza da neden olacak. Prof. Dr. Abdullah Bereket, “Halkı, ebeveynleri geçtik araştırmaya katılan doktorların bile yüzde 15’i bu sorunda obezitesi olan çocuk ve ergenleri suçlu buluyor” diyor ve devam ediyor; “Bu çalışmada yer edinen hekimlerin yüzde 56’sı pratisyenler ve aile hekimleri, yüzde 20’si genel pediatristler, yüzde 11’i pediatrik endokrinologlar, yüzde 3’ü gastroenterologlardan oluşuyor. Diyetisyenlerin oranı ise yüzde 5” diyor.

Peki bu durumu değiştirmek için ne yapılmalı? Bereket’in ilk önerisi birinci basamak hekimlerinin obeziteyi bir rahatsızlık olarak görmelerini ve daha çok ciddiye almalarını sağlamaya çalışmak yönünde. Bereket, şu ana kadar tüm farkındalık çalışmalarına karşın bunun gerçekleşmediğini belirterek, “ Aile hekimi kendisine hangi nedenle gelmiş olursa olsun hastasının fazla şişman olduğunu gördüğünde bunu gündeme getirip hem hasta hem de ailesiyle konuşmalı. Aile hekimi kısıtlı vakit arasında çocuğun enfeksiyon vb şikayetleriyle ilgilenirken, çocuktaki aşırı kiloluluk sorununu yeterince mühim bulmuyor. Biraz da tarihi olmadığı için kolaya kaçarak, ‘İsterse kilogram verir’ şeklindeki yanlış düşünceyle hastalığın tüm sorumluluğunu çocuğa yüklemeyi tercih ediyor. Oysa bu çocukların problemininin biyolojik bir temeli bulunduğunun bilinmesi koşul. Bunun kesinlikle hormonal bir bozukluk olması gerekmiyor. Bu evlatların genotip olarak bir dezavantajları olduğunu kabul etmemiz ve bu gerçekten yola çıkmamız gerekiyor. Obezitesi olan çocuk ve ergenlerin desteğe ihtiyaçları olduğunu ve bu sorunu kendi başlarına çözemeyeceklerini unutmamalıyız. Bu noktada aile hekiminin, obezitesi olan çocuk ve ergeni uyarması, belli aralıklarla görmek istemesi, basit sıhhat önlemleri hakkındaki bilgilendirmesi yada sıhhatli beslenmeyle ilgili bilinçlendirmek için bir diyetisyene yönlendirmesi önemli ayrım yaratıyor” diyor.

Birinci basamak hekimlerinin tıp fakültesini bitirdikten sonra obeziteyle ilgili herhangi bir öğrenim alıp almadığı sorulduğunda, sadece yüzde 43’ünün bu konuda tahsil aldıkları görülüyor. Bu, yüzde 57’sinin mevzuyla ilgili mezuniyet ondan sonra hiç tahsil almadığını gösteriyor. Eğitim almayanlar obezitenin iyi mi yönetileceği konusunda fazla düşünce sahibi değilken, “Eğitim aldım” diyenlerin yüzde 13’ü bir günlük sempozyum veya kursa katıldıklarını, gerisi ise sadece 1 veya 2 saatlik eğitimleri olduğunu belirtiyor.

Araştırma, ebeveynlerin hemen hemen yarısının çocuğunun şişman olduğunun bilincinde olmadığına ve çocuklarını normal kiloda gördüklerine dikkat çekiyor. “Araştırmaya katılan evlatların vücut kütle indeksine bakılarak obezitesi olan ergenlerden seçildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Abdullah Bereket “Bir şeyin bilincinde olmazsanız o problemi çözemezsiniz. Ebeveynler hem aşırı kiloluluğun sıklığını bununla beraber bunun çocuğun yaşamına getirdiği stres, kaygı ve geleceğe dönük zorlukları küçümsüyorlar. Onlardan bu süreçte sıklıkla, ‘Bir şey olmaz. Ergenlikte boy atacağı için zamanı ulaşınca verir. Benim çocuğum bu konuda endişelenmiyor. Motive olmadığı için kilogram veremez’ türü cümleler duyuyoruz. Sorunun farkında olanlar bile mevzuyu gereği kadar ciddiye almadıkları için aşırı kiloluluk sadece yetişkinlerde değil çocuk ve gençlerde de artış gösteriyor” diyor.

Prof. Dr. Abdullah Bereket, obezitede en önemli şeyin “zamanında müdahale” olduğunu söyleyerek, geciktirmeyi, kar tanesinin yuvarlandıkça kartopuna dönüşmesine benzetiyor. Soruna zamanında müdahale etmemek yağ hücrelerinin çoğalıp genişlemesine yol açıyor. Bu durumun getirmiş olduğu en önemli sonucun kişi gayret edip kilogram verse bile vücudun uzun süre alışmış olduğu kiloya dönmeye çalışması olduğu belirtiliyor. Bu vaziyet vücudun yapınak ayarlarının bozulmasına benzetiliyor ve “obezite geri dönüşü” olarak adlandırılıyor. Obeziteyle uzun yıllar yaşayanlarda diyet, egzersiz ve ilaçla verilen kiloların bir süre sonra geri alınması bundan kaynaklanıyor ve vücut yeniden alıştığı vücut kitle indeksine ulaşmaya çalışıyor. Bu nedenle bir bireyde aşırı kiloluluğun başlangıcı ne kadar erken olursa, uzun dönem etkilerinin de o denli büyük olduğunun unutulmaması gerekiyor.

Yarın: Obeziteyi ergenlikte önlemek olası mü? Neden kız evlatlarının obezitesi daha fazlaca önemseniyor? Başarıya ulaşmanın en mühim yolu ne?

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.