Genellikle belirti göstermeyen ve kendiliğinden kaybolan; zaman zaman de ciddi hastalıklara neden olabilen HPV (Human Papilloma Virüsü), cinsi yolla bulaşan bir enfeksiyon. Çok sayıda türü bulunan HPV’nin ancak belli başlı türleri genital siğil ve kanser dahil olmak üzere bazı esenlik problemlerine neden oluyor. Ancak bu sıhhat sorunlarının oluşmasını engelleyebilecek aşılar var. HPV’ye ilişik merak edilenleri Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Karateke Habertürk’e anlattı.
Cinsel yolla bulaşan ve fazlaca yaygın görülen HPV (Human Papilloma Virüsü), çoğu kişide herhangi bir soruna sebep olmazken belli türleri kişide genital siğillere yada kansere yol açabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne nazaran yaklaşık 10 kişiden 1’inde bulunan HPV, rahim ağzı kanserinin yüzde 95’ten fazlasının da sorumlusu. HPV’nin 200’den fazla çeşidi olsa da; bunların ortalama 14 türü özellikle mukozalarda şu demek oluyor ki kadın alt genital sistemi, vulva, vajina, serviks, penis, anüs, gırtlakta kanser yapabiliyor. Bu hastalıklardan korunmada HPV aşıları çok büyük bir rol oynuyor ve aşılar, HPV’nin neden olduğu kanserlerin çoğunu önlüyor.
HPV aşıları bir çok ülkede parasız bulunmasına karşın bizim ülkemizde isteyenler belli bir ücret karşılığında bu aşıları yaptırabiliyor. Aşı, uygulanan yaş aralığına gore 2 veya 3 doz gibi uygulanıyor.
Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Karateke, HPV’ye ait merak edilenleri Habertürk’e söyledi.
İstanbul’da HPV DNA testiyle meydana getirilen taramalara gore, taranan kişilerin yaklaşık yüzde 8.9’unda HPV pozitif bulunmuş oldu. HPV’nin 14 yüksek riskli onkojenik türlerinden bir tanesi tarama yapılan popülasyonun yüzde 8.9’unda pozitif çıktı. Bu oran, yıllara bağlı olarak artmaktadır. Taramaya 2012-13-14 senesinde başladığımızı kabul edersek bunun gittikçe artan bir miktarda bulunduğunu söyleyebilirim.
HPV’nin 200 tipi bulunuyor ve 6-11 tipi genital bölgede siğil (kondilom) yapabiliyor. Kanserleşmiyor fakat hastanın ve çevresinin ömür standardını oldukca bozuyor. Yüksek riskli olanlar ise kansere yol açıyor.
HPV’nin niçin olduğu siğili gözle görebiliyoruz fakat HPV ciddi bir lezyon yapana kadar belirti vermiyor. Dolayısıyla tarama testlerinin önemi burada devreye giriyor. Virüs kanda gezmediği için kandan meydana getirilen herhangi bir testle yakalanamıyor. Virüs doğrudan gireceği hücrenin içerisine giriyor ve şayet ehil ortamı bulursa orada gelişerek hücreyi kanserleştirebiliyor.
HPV bulaşan kişi kati kanser olacak diye bir şey yok. HPV bulaşan 1000 hanımdan ancak bir tanesinde kanser gelişebilir.
Tüm dünyada smear testiyle, hücrelerdeki değişiklik tespit ediliyor; fakat smear’de bir sorun var. Şöyle ki; HPV’nin ciddi bir biçimde lezyon yaptığı 100 şahıs olsun karşımızda, yaptığımız smear testiyle bunun ancak 60-65’ini yakalayabiliyoruz. Diğer 35-40 kişiye de ‘İyisiniz seneye veya 2-3 sene sonrasında yeniden smear yapalım’ diyoruz. Dolayısıyla daha kırılgan ve tüm bu olguları yakalayacak HPV DNA’sı denilen bir testimiz var. Biz artık rahim ağzı (serviks) kanseri taramasını HPV DNA’sıyla devletimizde yapıyoruz. Kansere neden olan 14 tipin DNA’larını araştırıyoruz. Eğer bulursak hangi HPV türünün kişiyi (kadın-erkek fark etmeksizin) enfekte ettiğini söyleyebiliyoruz. Günümüzde artık taramaları genel anlamda HPV DNA’sıyla yapıyoruz. Bu endüstriyel bir kit olduğu için aniden oldukça fazla kişiyi de değerlendirebiliyoruz.
Sağlık Bakanlığı, Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM), KETEM’lerde, 30 yaşından sonra 5 yılda bir bunu yapıyor. 65 yaşına kadar bu teste devam ediliyor. Her vatandaşımız ASM’ler aracılığıyla ücretsiz olarak bu testten faydalanabilir.
HPV yüzde 100 cinsi yolla bulaşır diyemeyiz fakat genelde cinsel yolla bulaşıyor. Cinsel yol haricinde bulaştığına dair veriler de var. Örneğin, rahibelerde bile HPV DNA’sı görülebiliyor. Genelde cinsi yolla bulaşan virütik bir rahatsızlık sadece mutlak diye bir şey yok.
Bu tür veriler var. HPV fazlaca rahat bulaşan bir virüs; sadece fazlaca nadiren böyle bir şey olabilir. Virüs bir yere bulaşır ve bu genital bölgeye taşınırsa böyle bir şey olabilir şu demek oluyor ki kişiye aracısız da bulaşabilir. HPV’nin özellikle bazı tiplerinin virülansı devasa yükseklikte ama hastalığa yol açma olasılığı oldukça düşüktür.
Kadınlarda HPV’nin neden olduğu kanserler tüm kadın kanserlerinin yüzde 8’ini kapsıyor. Bir hanımda bütün yaşamı süresince oluşan kanserlerin yüzde 8’i HPV’yle oluşuyor.
HPV bulaşında kadının bağışıklık sistemi fazlaca önemlidir. Öte yandan bireyin bağışıklık sistemindeki ana savunma mekanizmalarını bozan bir faktör daha var; o da sigara içiciliğidir. HPV’nin sigara içen kadınlarda lezyon yapma ve ileride kanser yapma ihtimali oldukça daha yüksek. Kadın sigara içiyorsa ve bir HPV bulaşı olmuşsa oradaki HPV ‘bizi besliyor’ diye o hanımı alkışlıyor. Dolayısıyla şunu diyebiliriz ki; sigara içiciliği, HPV bulaşından sonra kalıcı bir enfeksiyona, lezyona yada kansere yol açabilmesi için ana faktörlerden bir tanesidir.
Bu nedenle önerimiz şu; yayılmasını oldukça engelleyemeyebiliriz ama hanım immün sistemini kuvvetli tutabilirse, sigara içmezse, spor yaparsa, Akdeniz mutfağından zengin beslenirse HPV’nin enfeksiyon veya lezyon yapmasının önüne geçebiliriz.
30 yaşına kadar HPV görülme sıklığı oldukça yüksektir. Virüs 30 yaşına kadar oldukca basit bulaşabiliyor. 30 yaşına kadar hanımlara bulaşıyor fakat kişi sağlıklı bir biçimde yaşıyorsa virüs, vücut sistemi tarafından yok ediliyor; 30 yaşından sonra virüsün görülme sıklığı azalıyor; fakat bulaşırsa vücuttan çıkma olasılığı da zorlaşıyor. Bu nedenle bizim ülkemizde 30 yaşından itibaren HPV DNA’sı bakıyoruz; şundan dolayı bu yaştan sonrasında görülme sıklığı azalıyor ama kanserleşme potansiyeli olabilen bir grubu yakalıyoruz.
30 yaş altı kişide HPV pozitif yönde yakalansa bile bunlar ciddi bir hastalığa yol açmaz. Bu nedenle şu anda Türkiye’de 30 yaşın üstündekilere bakılabiliyor. Amerika’de yapılan çalışmalarda 25 yaş üstü HPV DNA’sı taramada kullanılabiliyor. Bu ülkenin bir stratejisidir. Ülkemizde rahim ağzı (serviks) kanserini ya 35-39 yaşında yahut 60-65 yaşında sık görüyoruz.
HPV’nin yerleştiği yerleri kesinlikle bir mikroskop sayeinde büyüterek ve birtakım solüsyonlar kullanarak incelememiz gerekiyor. Biz HPV’nin yapmış olduğu lezyonları mikroskop altında kısaca kolposkopiyle tanıyabiliyoruz. Dolayısıyla böyle bir lezyon var ise biyopsi yapılıyor. Biyopside HPV’nin kansere olan yolculuğunun neresinde bulunduğunu bilebiliyoruz. Eğer çok başlangıçtaysa ve kişi gençse kendiliğinden yok oluyor. Kanser olacak diye bir şey yok. Hatta C3 denilen artık kanserin oldukça öncü lezyonu olarak kabul ettiğimiz lezyonların da hepsi kanser olmuyor. Bunların önemli bir kısmı kansere doğru ilerleyebilir ama mühim bir bölümü da kendiliğinden geçebilir yada olduğu yerde kalabilir yani ilerlemez ama gerilemez de.
HPV DNA pozitif yönde bulunan şahıs şanslıdır; zira tabip o ferdin alt genital sistemine fazlaca daha dikkatli bakar. Burada bir lezyon olup olmadığını yada gelecekte bir lezyon oluşup oluşmayacağını öngörebilir ve kişiyi takibine alır. Kişide ciddi bir lezyon bulunursa da bu lezyonların hepsi günlük cerrahi işlemlerle basitçe tedavi edilebilir.
HPV’nin yapmış olduğu rahim ağzı kanseri, tıpkı çiçek hastalığı gibi fazlaca uzak olmayan bir gelecekte dünyadan silinecek azca gelişmiş ülkelerin birer hastalığı haline gelecektir. Dünya Sağlık Örgütü’nün protokolüne bakılırsa, nüfusun yüzde 90’ı aşılanırsa, yüzde 70’i tarama testleriyle taranırsa ve tarandıktan sonra ciddi kanser oluşan olgular da yüzde 90 erken evrede tedavi edilirse rahim ağzı kanserinden ölümler dünyada bitebilir.
Artık hata yaptırmayacak kadar oldukca duyarlı tarama testi olan HPV DNA testi var. Aşılarımız var, bunları çocuklarımıza yaparsak yaşam boyu korunurlar ve hatırlatma dozu meydana getirmeye da gerek yok. Dolayısıyla camianın taranması ve aşılanması oldukça önemli.
Erkeklerde de penis kanseri oldukca sık görülen bir kanser değil ama yine de belli bir görülme sıklığı var; ama erkeklerde de anüs kanserine, ağız mukozası ve gırtlaktaki mukozada da kansere sebep olabiliyor. Bu kanserler HPV ile ilişkili kanserler oluyor. O nedenle erkekler de aşı yaptırabilir.
Kız çocuklarını aşılamak mevzusunda bir tereddüt yok. Dünyada 150 ülke kız çocuklarını aşılıyor. Birçok ülke 9-15 yapıyor, bazı ülkeler de 11-15 yapıyor ve bu dönemde kız çocuklarını iki doz aşılıyor. Sormak istediğim şu; bu 150 ülkenin sağlık otoriteleri kız çocuklarını, bizim kız çocuklarımızdan daha mı azca seviyor. Onları daha mı oldukca riske atıyorlar. Onların da hepsi birer anne ve baba. Onlar da fazlaca değerli. Kız çocuklarını 150 ülke aşılıyor. Onun için burada bir tereddüt yok. Buradaki tereddüt şöyleydi; aşı 2007 senesinde başladı fakat rahim ağzı kanserinin oluşması için geçen süre oldukça uzun, 10 yıldır. Aşılamadan 10 sene sonrasında kanser görülme sıklığında düşüş meydana gelir ve ilmi veriler de 10 yıl sonra çıkabilir. Bizim elimizde de 10 sene sonrasının verileri var. Finlandiya, İsveç, Avustralya verilerine göre, rahim ağzı kanseri görülme sıklığı, ciddi biçimde aşılanmış popülasyonda azalmıştır. Dolayısıyla burada bilimsel bir tereddüt yok.
Dolayısıyla kız çocuklarımızı 11-15 ise mutlaka 2 dozla, 10-15’ten sonrasında aşılanmamış çocuklarımızı 3 dozla aşılamalıyız.
46 yaşına kadar antikor oluşuyor; şundan dolayı vücuda bir antijen veriyoruz. Virüs vermiyoruz, virüsün kapsülündeki proteinleri antijen olarak kullanıyoruz; kız ve adam çocuklarını, bayanları ve erkekleri aşılayabiliyoruz.
Bu virüsün kapsülündeki proteinlere karşı vücutta ciddi bir biçimde antikor oluşuyor. Antikorlar servikovajinal sekresyonda oluşuyor. Antikorlar sekresyonda oldukca miktarda olduğu noktada cinsi yaşamla bulaşan bir virüs daha vücuda giremeden yansız hale getiriliyor. Dolayısıyla organik geçirilen enfeksiyonla tıpkı Covid’deki gibi ciddi antikor oluşmuyor; bundan dolayı enfeksiyonda virüs vücudun immün sistemiyle karşılaşmıyor ve doğrudan hücrenin içerisine girerek kötülüklerine başlıyor. Bizim işimiz onu hücrenin içine sokmadan oradaki sekresyonlarda antikorları oluşturup vücuda bir kalkan kurmak. Bu nedenle aşıyı öneriyorum.
Gittikçe artan bir öbek bilhassa de genç popülasyon HPV aşısını yaptırmak istiyor. Okumuş anneler kız çocuklarını aşılatmak için getiriyor. Türkiye’de bilhassa Covid aşılarıyla gelişen bilincin HPV aşısının yapılması gerektiği mevzusunda da bir yol açtığını düşünüyorum. Yani bu bilincin Türkiye’de artan bir oranda devam ettiğini düşünüyorum. Gelecekte de devletimizin buna kayıtsız kalmayacağını, bir çocukluk aşısı olarak bunu kız çocuklarımıza yapacağı mevzusunda bir tereddütüm yok, yapılacaktır.
Kadınlarda oluşan kanserlerin yüzde 8-8.5’i HPV ile bulaşıyor. Verilerimiz yeni çıkmaya başladı. 16 ve 18’e karşı aşı yapıldı ve 16 ve 18’le oluşan kanser yok.
31, 33, 55, 52, 56, 58 diye giden diğer onkolojik tiplere karşı hemen hemen aşı yapılmadı. Dörtlü aşıda siğile karşı 6-11 ve 16 18. Tüm dünyada oluşan rahim ağzı kanserlerinin yüzde 70’ine sebep oluyor. Dolayısıyla 16-18 ile oluşan kanserleri engelliyor.
İlk aşıyı çocuklarına icra eden ülkeler olan Finlandiya, İsveç, Avustralya verileri paylaştı. Gerçekten de alt genital sistem kanserlerindeki insidans aşı yapılma virüs çeşitlerine bağlı kanseri sıfırladı. 31-33 gibi öteki türlerle olan az da olsa kanserler görülüyor. Artık dörtlü aşı değil de dokuzlu aşı da Türkiye’ye geliyor. Böylece kapsama alanımız daha da genişleyecek. Yeni aşıyla çocuklarımızı ve genç hanımlarımızı rahim ağzı kanserine karşı yüzde 85-90 oranında koruyacağız.
YARIN: Türkiye’deki HPV aşısında uygulama ne olacak? Bugün ücretli ama…